26 Ocak 2010

Aeric

Çalıların arasına gizlenmiş sepeti görür görmez anladı. Her akşam yanında taşıdığı çıkınından, bugün için özel olarak işlenmiş kundağı çıkardı. Bebeği sarmak için eğildiğinde, avucuna sıkıştırılmış notu gördü. Bebeğin ismi Aeric'ti. Kadim lisanda "tek başına yöneten" anlamına geliyordu. Şaşırmadı. Yıllarca gece gündüz, hafızasına kazınmış isim buydu. Destinae bir keresinde babasına sormuştu. Bebeğin adını değiştirebilir miydi? Babası gülerek yanıtlamıştı bu soruyu. Arkhelleus, isimlerin kaderleri etkilediğine inanmazdı. İsterse değiştirebilirdi. Şimdi ise bu soru anlamsız geliyordu Destinae'ye. Yeni doğmuş olmasına rağmen, o kadar özdeşleştirmişti kafasında bebekle ismini, değiştirmek gereksizdi.

Kucağına aldığı yaratığa baktı. Destinae, hayatını kitapların arasında geçirmiş bir büyücüydü. Hali hazırda yaşayanların en büyüğü. Bir çok büyücü gibi o da gerekmedikçe evinden çıkmayı sevmezdi. İnsanlarla da pek haşır neşir olmazdı. Demircilik onun için özellikle karanlık zamanlarda imdadına yetişen bir çeşit örtüydü. Bu nedenle, yarı elf, yarı insan bir bebeği daha önce görmüş olması beklenemezdi. Ancak Aeric tam da Destinae'nin düşündüğü gibiydi. Sarı saçları, yeşil gözleri vardı, kulakları uzundu ve yeni doğmuş bir insan yavrusuna nazaran oldukça uzun boylu ve zarif görünüyordu.

Anne, babasının bebeği neden terkettiğini düşündü. Nasıl terk etmesinlerdi ki? İnsanlar ve elflerin son dönemde yaşadıkları fikir ayrılıkları ve kısmi çatışmalar göz önüne alındığında, yapılabilecek en doğru hareket buydu. Oysa ki karanlık büyüyordu. İnsanlar ve elflerin düşmana karşı birleşmeleri gerekiyordu. Aeric'e baktı. "Bunu sen başaracaksın" diye fısıldadı kulağına.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder